Monday, February 26, 2007

Başlık Yok :))

Yine olmuş epey yazamayalı. Ama gerçekten de fırsat bulamadım. Bir ara boş vaktim oldu. Fakat nihayet sırası gelen bir "Grange" kitabına başladığım için, ve de heyecanın dorukta olduğu bölümlere geldiğim için, kitap okumayı tercih ettim :)
Gerçi aklım hala kitapta, yarıladım da. Fakat şu postu yazayım, döneceğim yine ona ve bitireceğim herhalde (eşimin arada yaptığı 'ne zevk alıyorsun böyle kitaplardan' yorumlarıyla birlikte).

Dün akşam, eşimle oturduk "Kanlı Elmas"ı izliyorduk. Gerçi yarısını bitirdik, yarısını da bu geceye bıraktık. Çocuklu olunca filmleri bazen ikiye, üçe bölüp dizi şeklinde izleyebiliyoruz ancak. Çünkü onlar yattıktan sonra izliyoruz, bazen de geç başlıyoruz, bu yüzden de bitiremiyoruz:(

Tabii eşim hemen, bak işte kadınların pırlanta merakı tatmin olsun diye oradaki insanlar, aileler neler çekiyor lafını kendine saklamadı, paylaştı benimle.
Ben de gerçekten üzüldüm.
Niye böyle bir konuşma geçti, onu da söyleyeyim. Filmi seyretmeden 3-4 gün önce, annem bana gelmişti. Hava da çok güzeldi. Ne yapalım edelim derken, ben hadi kuyumcuları gezelim dedim. Kopmuş iki zincirim ve kırılmış bir bilekliğim vardı. Amaç onları tamir ettirmek ve de kenarda takmadığım, fakat şimdi moda olan sarı mat renkteki zincirime bir uç bakmaktı. Hani şimdi orjinal, taşlı uçlar moda ya, onlardan bakacaktım.

Aslında öyle takıp takıştıran biri değilimdir. Ama beyaz altını, pırlantayı ve değişik zarif modelleri beğenirim. Kesinlikle takım şeklinde değil de, öyle birbirleriyle uyum içinde olan parçaları seçer takarım.

Neyse, dolaştık, girdik bir kuyumcuya. İki zincirim tamir edildi de, bilekliğim tam yay kısmından koptuğu için, ve kendine has motiflerle olduğu için, tamir yeri belli olur dediler. Ben de o zaman siz alın, ben bunun yerine birşey bakayım dedim. Ve yanımda getirdiğim diğer zinciri çıkartıp, ucuna kolye ucu baktım.
Sonunda bir tane zemini mat sarı, kenarları parlak sarı, üstünde beyaz yıldızlı ve yıldızların üstünde minik taşları olan bir uç beğendim. Zincirim de mat olduğu için, hoş durdu.

Sonra çıktık dolaştık, vitrinlere biraz daha baktık. Birşey almadığım sürece öyle kuyumcu vitrinlerine pek bakmadığımdan, yeni çıkan modelleri o gün gezerken ancak gördüm. Şu sıralar bilek için çok hoş zincirler var. Özellikle bir bileklik aklımda kaldı.
İşte ben böyle aklımda kalan bileklikten ve kolye ucumun yüzüğü de var, onu da alsam mı diye bahsedip dururken, bu filmi izleyince, eşim de yeri gelmişken değiniverdi.

Cuma günü ise ben miniği alıp anneme gittim. Teyzem de geldi, hoş vakit geçirdik. Büyük çekirdeğimin okulu annemin evine yakın olduğu için de, ona süpriz yapayım ve ben gidip alayım dedim.
Gelen velilerin ve (servis) hostes ablalarının beklediği camlı bir bölme var, yemek yedikleri alanın yanında. Biz orada beklerken, ufaklıklar İstiklal Marşı için sıralanmaya başladılar. Bizimkilerin ansınıfı binası büyüklerden ayrı olduğu için, karşımızda sadece 6 anasınıfı ve 4-5 yaş sınıfları vardı. Hepsi mini minacık, İstiklal Marşını okuyorlardı. Çok şekerdiler. Bu arada oğlumun üzüm üzüm gözlerle etrafına bakındığını, beni görünce yüzünün mutlulukla ışıldadığını, çoşkuyla bana el salladığını görmem de bana ayrı bir mutluluk yaşattı. Pek bir sevindi, servisle dönmeyeceği için.

Anneme gittik. Orada birşeyler yedi. Sonra miniği de eve alıp, yola çıktık.
Bu sefer de babaanneye gittik. Çünkü akşam için bizi ve eltimleri yemeğe çağırmıştı.
Her 15 günde bir Cuma akşamları yemeğe toplanırız annemlerde. Bu sefer S. teyze, G. hala da vardı. Yine güzel ve kalabalık bir Cuma gecesi geçirdik. Gecenin konusu, biz kadınlar arasında, eltimin ona her gün gelen yardımcısının attığı kazıktı. Allahım büyüksun, ne diyeyim :)

Bütün gece yerinde duramayan oğlum, eve dönünce ateşlendi. Cumartesi sabahı ateşi devam edince, miniği babaanneye bıraktık, doktora götürdük onu.
Şu sıralar 3. ateşlenmesi ve ara ara öksürüğü de var. Daha önceki ateşlenmelerde antibiotik vermiştik 2 kere, ama bu sefer bari kan ve idrar tahlili yaptıralım dedim, kendi kendime tabii. Ama doktorumuz böyle birşeye gerek duymadı. Birşeyi yok, ateşi virütik dedi. Havada varmış. Bünye zayıf düşünce de baş gösteriyor dedi. İlaç da yazmadı. Calpol kullansın 3 gün ve bol sıvı alsın dedi.
Çok sevindik çiddi birşeyin olmamasına. Fakat içim yine de rahat değil.

***

Dün başladığım yazıma bugün devam ediyorum. İzlediğimiz filmler gibi artık postum da yarım kalıyor:)

Dün okula göndermedim oğluşu. Pek bir mutlu oldu, evde kalacağım diye. Ya oğlum tam bir ev kuşu. Ya da okulda bu yaştaki çocuğa fazla yükleniyorlar. Anasınıfı olmasına rağmen birinci sınıflardan tek farkları okuma yazmaya geçmemiş olmaları.
07.20'de gidiyor. 17.30'da dönüyor. 18.00'da akşam yemeğini yiyiyor ve sonra başlıyor oyun oynamaya. Akşam babası geldiğinde onu sevmek istiyor, yanına çağırıyor. Bizimkisi "Zaten saat kollarını açtığında (21.15) yatacağım, şimdi vakit kaybetmeyeyim" diyor. Çocuğa evde geçirdiği zaman yetmiyor :(

Bugün ve yarın (okul gezisi olacağı için) de evde kalsın istiyorum. O da zaten dünden razı.

Neyse, biz gittik, döndük doktordan. Büyük oğluşu da babaanneye bıraktık.
Sonra eşim dedi ki, biraz gezelim. Almak istediği birkaç eşya vardı. Alışveriş de yaptık. Sonra uzun bir zamandır çin yemeği yemediğimizi fark eden eşim "Hadi çin yemeği yiyelim" dedi.
Onun "Çin yiyelim" demesi şu anlama geliyor: "Ben 6 adet çin böreği yiyeceğim."

Aylarca Tayvan'da yaşamış, iş için Hong Kong'a gidip gelen eşim, aslında çin yemeğinden nefret eder. Bir tek çin böreğini çok sever. Sadece böreği sevdiği için razı oluyor çin lokantasına girmeyi. Ben çin yemeğini çok severim. Hatta o gün abartıp çin usulü tavuk, erişte, mantı ve börek yedim.
Bir keresinde, eşimin en yakın arkadaşının doğumgünüydü. Eşi de ona süpriz bir doğumgünü yemeği hazırlamıştı. Biz arkadaşlar (8-10) kişi filandık, onlardan önce, eşinin yer ayırttığı çin lokantasına gidip, bize ayrılan üst kattaki özel bir bölmede (gerçekten de özeldi, motifli kağıt paravanlar filan vardı) onları bekledik.
Hoş bir süpriz ve karşılamadan sonra, masa donatıldı. Daha önce tatmadığım yiyecekleri de yeme fırsatım olmuştu:)
Bir ara herkes eşime bakmıştı. Çünkü geldiğinden beri sadece çin böreği yiyiyordu.
Saatlerce oturup yemiştik. Bir ara eşime sordmuştum, kaçıncıyı yiyiyorsun diye. Saymayı bıraktım demişti:)
Yani bu derece katıdır, ağızına tek bir lokma koymaz, börek dışında.

Nerden nereye gelmişim:)
Pazar günü ise eşimin teyzesine gittik. Yine kalabalıktık. Çünkü eşimin kuzeninin kız arkadaşıyla tanışacaktık. Yakında nişanlanacaklar da, onun için ailece tanıştık.
Şöyle kalabalık kalabalık otururken birden fark ettim ki, ailenin en kıdemli gelini benmişim. Yaşça en büyük değilim. Çünkü eltim ay farkıyla benden büyük. Fakat eşim ailenin ilk göz bebeği, ilk torun, yeğen olunca, haliyle de ilk o evlendi. Aramızdaki yaş farkından dolayı da yaşça büyük gelin olmaktan kurtarıyorum da, ama büyük gelin sıfatını yine de taşıyorum:)
Şimdide aileye katılacak olan son gelinimiz benden 4 yaş küçük. Çok hoş, kibar bir kız. Hepimiz hemen sevdik onu.
Artık bundan sonra çok gelin göreceğiz daha. Çünkü kuzenlerin evlilik yaşları geldi:)
Çok gelin diyorum çünkü eşimin 2 teyzesinin 2'şer oğulları var. Dayısının bir oğlu var. Benim bir erkek kardeşim var. Yani pazar günkü tanıştığımız gelin dışında daha 5 gelin gelecek inşallah :)
Ailede kız yok mu derseniz, tabii ki var. Kayınbiraderimle eltimin iki kızları var. İkisi de bizim oğlanlarla yaşıt :))

Pazartesi günü, yani dün, oğluşlarla oturduk evde.
Evimizin önündeki cadde ve kaldırımda iki haftadır çalışma olduğu için, oğluşlar hem camdan iş arabalarını izlediler, hem de evde mevcut olan iş arabalarıyla salonun ortasını inşaat alanına çevirdiler.
Caddemiz tamamen yenileniyor. Bütün kaldırıma ve sokağa yeni taşlar döşendi. Bu arada da sokağın başındaki telefon kutusuna da birşeyler yaptılar. Nitekim dün bütün gün telefon ve internet hattı kesikti.
Bu yüzden postuma ancak akşam başlayabildim ve haliyle bitiremedim. Çünkü daha önceden yarım kalmış filmin devamını izledik.

"Kanlı Elması" izliyorduk ya, bir şey dikkatimi çekti. Neden bütün oynadığı filmlerde Leonardo DiCaprio filmin sonunda ölüyor? Titanik'te öldü, Departed'de öldü, burada da öldü. Diğerlerini hatırlamıyorum, ama çoğunda böyle galiba.
Yazık oluyor ama çocuğa. Bizi de üzüyorlar yaa..

Bugün evde temizlik var. Ben de birazdan oğlanları alıp anneme gideceğim. Akşama kadar oradayım.
Herkese gecikmiş iyi haftalar dileği ...:)

24 comments:

Nasıl geçti habersiz... said...

Yanlız evde bir kahkaha attım ki sormayın.
"Saat kollarını açınca he.:)"
yerim ben onu.
Artık saat o saat olunca hep onu hatırlarım ben.:)

Ama sürede o yaştaki çocuklar için hakikaten korkunç uzunmuş.
Sanki kreşmiş te, çalışan anneler çocuk bırakmış gibi uzun bir süre.
:(
Çekirdekcik haklı.
Ben hakikaten küçük minicik, miniminicik bir gelinim.:)
4.gelin.
aa ama tabi bizde de torunlar evlenmeye başladı bile.
beni eski sayın artıık.
Ama benim şanssızlığım 13 seneden sonra karşılarına taşındım. ve sil baştan yeni gelin oldum.:(

Annelog Atölye said...

Onbeş günde bir yemek rutininiz çok hoşuma gitti Ayçiçeği. Bizim babaannemiz Bursa'da maalesef, ama ne iyi olurdu böyle birşey yapabilsek.

ciceklibahce said...

Kanlı elması bende izledim. Elmas için yapılanların dışında adamın ailesine bağlılığıda beni çok etkiledi.
Çok geçmiş olsun oğluna. Okul saatleri çok uzunmuş yazık valla çocuğa:(

Gamzeli said...

Ooo ne güzel zamanlar geçirmişsin...gelin derken bende nişanlımın tarafından son gelindim küçük gelinderlerdi ama nişanlımın dayısının oğlu nişanlanınca artık son gelin olarak o kaldı kurtuldum bende...Gerçi benden büyük ama şimdilik sonuncu gelin :)) Allah inşallah iyi insanlarla karşılaştırsın..Amin...

[ fiкяiмiи iиcє güℓü ] said...

Canımcım,
Valla çok iyi zaman geçirmişsin ne güzel. Sevindim senin adına. Çekirdeğe geçmişler olsun. Bi temizlenemedi ki ortalık mikroplar virüsler yok olsun. Kırılıyo çocuklar. Kolyeni de güle güle kullan. Eminim çok yakışmıştır.

Ayçiçeği said...

Sevgili Yağmur damlası, şimdiki okullar arasında bir rekabet söz konusu. Çocuğun eğitimi yanı sıra sosyalleşmeşi adına bir sürü faaliyet dersleri ekleniyor. Böyle olunca da tam gün sürüyor okul.

Kayınvalidenlerin mi karşısına taşındınız?
Biz be karşılıklı apartmanlarda otururuz kendileriyle. Ama ben çok memnunum bu durumdan:)

Ayçiçeği said...

Annelog, son iki yıldır böyle bir düzen yarattık. Tabii arada hastalık ve başka şeylerden dolayı ertelenebiliyor, ya da atlanabiliyor. Fakat önemli birşey olmadıkça, mutlaka iki haftada bir cuma günleri yemeğe toplanırız. Hem çocuklar da birbirlerini özlüyor, bol bol azıp oynuyorlar:)
Eltimde iki, bizde iki çocuk, bol gürültülü bir biraraya geliş oluyor :))

Ayçiçeği said...

Çiçeklibahçem, adamın ailesi için yaptıkları beni de çok etkiledi. Özellikle baba oğulun silahla karşı karşıya kaldıkları o an çok etkilendim. Bir de çocukları alıp beyinlerini yıkadıklarında çok üzüldüm. Bizim seyrettiğimiz film bile olsa, gerçekte bunlar yaşanıyor. Ve minicik çocuklar gerilla olarak yetiştiriliyor:(

Ayçiçeği said...

Teşekkür ederim Gamze'cğm.
Eğer sizden sonra nişanlanan çiftten önce evlenirseniz, yine de bir müddet için küçük gelin sen olmuş oluyorsun :))

Ayçiçeği said...

Fikrimin ince Gülü, mersi canım:)
Gerçekten de hastalıktan kurtulamıyoruz bir türlü. Oğlumun öğretmeniyle konuştum dün akşam. Onun çocuğu da bir haftadır evde ateşten yatıyormuş. Neyse ki benim çekirdek bugün iyi gibi:)

renkler said...

Canım bizim ailede ben de aslında büyük gelin olmalıyım çünkü eşim en büyük ama eltim benden 7 yaş büyük. O nedenle büyük küçük gelin kavramı biraz komik oluyor:-)

Ayçiçeği said...

Şimdiye kadar bu kavram beni de çok ilgilendirmiyordu. Fakat gelinlerin arkası gelmeye başlayınca, ister istemez böyle bir durum çıktı ortaya :)

Fakat en komiği, eltimle ben aynı anda bir başkasıyla tanıştırılınca, benim "büyük gelin" olmam. Halbuki benden hem ayca büyük, hem de tip olarak da büyük duruyor :))

kurunane said...

allah hep iyilerle karşılaştırsın, huyu güzel gelinleriniz olsun. bende eltimden büyüğüm, eşim ilk çocuk ama kardeşi eşimden önce evlendiği için bize hep küçükmüşüz muamelesi yapmaya çalışırlar ama ben işte o zaman ''hösssst'' derim.

''kuma kumayla geçinmişte, elti eltiyle geçinememiş'' derler ya ne kadar doğru.

Ayçiçeği said...

Kurunane'cğm, bana da elti teknesi yürümez demişlerdi de, ben o zamanlar saf saf niye öyle diyorsunuz demiştim. Zamanla anladım tabii :)

acicikolata said...

"Onun "Çin yiyelim" demesi şu anlama geliyor: "Ben 6 adet çin böreği yiyeceğim." hihihihihihi! ah sorma benim ufaklik da dun gece ateslendi. bizim de bu 3uncu oluyor. gecmis olsun. soyup islak bezle vucudunu ovala. yani sıkıyosa yap demek istedim, benimki yaygara kopariyor da.
ehehehheheh

acicikolata said...

ha bu arada, serdar ortac'in sacini boyayıp cok basarili bir di caprio dubloru olabilecegi kanaatindeyim.

Ayçiçeği said...

Alemsin Gayriye :) Şu an yudumladığım çay boğazıma takıldı :))
Pek bir cool olur valla:)

Ayçiçeği said...

Ayrıca size de geçmiş olsun. Ben soğuk kompresten vaz geçtim artık. Hepimizi strese sokuyor. Onun yerine çıplak soyup, öyle düşürmeye çalışıyorum ateşi. Bir kere hastanede yatmıştı. Sabaha kadar çıplak yatırmışlardı. Ben tabii panik oldum üşütecek diye, fakat böylesi doğruymuş.

Gamzeli said...

Olsun belkiş küçük gelin olarak kalmak daha iyi olur :))

Gamzeli said...

Canım, sana iyi hafta sonları...

nimetin.blogspot.com said...

maceralarını keyifle okudum ayçiçeği:)) geçen sene ben kendi kendime bir tek taş yüzük aldım. tek taşımı kendim aldım kendim taktım şarkısını söyleye söyleye:))) ve hatta işyerindeki arkadaşlarımla gittim;))

nimet

PERİLİ KÖŞK said...

ne kadar dolu dolu geçen günlerin var,2 çocukla enerjiniz harika ...

Gamzeli said...

iyi haftalar canım :)

Ayçiçeği said...

Gamzeli'cğm, sana da canım :)

Nimet'cğm, çok iyi yapmışsın. Kendi kendimizi şımartalım ara sıra, değil mi :))

Perili köşk, çocuklar bizim hızımızı kesmiyor valla. Hem onlar da zaten dolduruyor günlerimizi :))