Monday, March 10, 2008

Ne gündü ama


Havanın güzel olması nedeniyle Minik'le sürekli dışardayız. Minik artık hayvanları isimleriyle telaffuz ediyor. Eskiden vav vav, psii psi olanlar artık köpek, kedi oldu :)) Çiftlik hayvanlarını da garibim kitaplardan öğreniyor. Ama onların da isimleri tamam :)

Kedilere karşı daha bir ilgili. Kendi bücür boyuna bakmadan, köpek gördüğü zaman, garip sesler çıkartarak hayvancağızları korkutmaya çalışıyor. Fakat bir kedi gördümü, hemen "a a a, bat (bak), tediii (kedi)", diye şirin şirin kediye gülümsüyor. Kendisi aslan burcu olduğundan mıdır nedir, anlayamadım :)

Kedi aşağı, kedi yukarı, yol boyunca kedilerin peşinden dolanırken, aklıma bu yaz yaşadığımız bir anı geldi.

Yazlıktaydık, fakat bir düğün nedeniyle, İstanbul'a dönecektik. Biliyorsunuz, yazı ailecek birarada geçiriyoruz. 3 katlı evde, en üst katta biz, orta katta kayınbiraderlerim ve çocukları, kayınpederim ve kayınvalidem kalıyor. Alt kat ise ortak kullanım alanı.

Kayınbiraderim ve eltim bir gün önce dönmüşlerdi. K.babam ve k.annem ise sabah erkenden yola çıkacaklardı. Eşim İstanbul'daydı. Buradan işe gidip gelmek daha kolayına geliyor. O yüzden belirli günlerde uğruyordu. O sabah da İstanbul'daydı, öğlene doğru gelip bizi alacaktı.

Neyse, annemlerin sabahın yedisinde hazırlandıklarını duymuştum. Çocuklar uyuyordu. Genelde 9-10 gibi kalkarlardı. Ben de o yüzden yatağımdan hiç kalkmamıştım. Aşağıya inmeyip, yatmaya devam etmiştim. Eşim de zaten saat 11 gibi kahvaltıya gelecekti. Sonra beraber dönecektik. Saat 07.30 gibi kapının kapandığını duymuştum. Annemler gitmişti.
Ben de hemen dalmışım tekrar. Birden uykumdan uyanmıştım. Saate baktığımda, henüz sekiz olduğunu görmüştüm. Sadece yarım saat uyumuşum meğer.

En alt kattan, birisi sanki poşetleri karıştırıyormuş gibi, bir hışırtı sesi gelmişti. Kalbim deli gibi atmaya başlamıştı. Meğer beni bu ses uyandırmıştı. Hemen fırlamıştım yataktan.
Miyop olduğum için lens kullanıyorum. Lensler banyodaydı. Önce oğlanların odasına girip, onlara bakmıştım. Mışıl mışıl uyuyorlardı. Tabii o heyecanla banyoya gidip lenslerle uğraşamadım. O yüzden gözlerimi kısarak bizim kattan aşağıya, korka korka bakmıştım. Hışrtı sesi kesilmişti. Evin merdivenleri yarım spiral şeklinde döndüğü için, alt kattan gelenin kim olduğunu bizim kattan göremiyoruz.

Hışırtı kesilmişti ve onun yerini, merdivenlerden yukarıya çıkan ağır adım sesleri almıştı. Çok ağır hareket ediyor, sanki sürünüyordu. Kalbim neredeyse durmak üzereydi. Aklıma ilk gelen düşünce, sabah annemlerin eşyalarla gittiklerini gören birinin eve girmiş olmasıydı. Paniklemeye başlamıştım. Heyecan ve panik duymama rağmen, aslında oldukça soğukkanlıyımdır. Bu yüzden olsa gerek, merakım daha ağır basmıştı. Ve yukarıya gelenin kim ya da ne olduğunu görebilmek için iyice eğilmiştim. Kocaman, yuvarlak bir kütlenin sürünerek merdivenleri ağır ağır tırmandığını görmüştüm. Gözlerimi kısarak, ne gördüğümü anlamaya çalışırken, yaratık eltimlerin odasına girmişti.

Yaratık diyorum, çünkü gerçekten de ne olduğunu anlayamamıştım. Bir kediye göre fazla büyüktü ve ağır hareket ediyordu. Köpek de değildi. Bir de hangi kocaman tüylü bir hayvan sürünür gibi hareket ederdi ki?
Acaba hala uyuyup da rüya mı görüyorum diye de bir taraftan düşünmüyor değildim. Bu da neydi diye düşünmeye devam ederken, diğer taraftan jet hızıyla bizim odaya girip, telefonumu kapmıştım.

Hemen eşimi aramıştım. Uykulu bir sesle cevap vermişti bana. Ben de panik içinde bir çırpıda olanları anlatmıştım. O da net ve kısa bir şekilde "Beni uyandırdın" demişti. "Faredir, kedidir. Odanın kapısını kapat, dışarıya çıkmasın, gelince bakarIZ (burada ikimizi kastediyordu)" demişti. Süper ama, değil mi??

Önce lenslerimi bir saniyede gözüme takmıştım. Sonra etrafıma bakınıp, sopa gibi birşey aramıştım. Amerikalılar ne güzel yapıyormuş, ya yataklarının baş ucunda ya da kapı arkalarında bir beyzbol sopaları var. Her eve lazım aslında öyle bir sopa. Allahtan bizim kattaki terasta uzun saplı bir süpürge duruyordu. Onu da elime alıp, yavaş yavaş merdivenleri inmiştim.

Eltimlerin odasının önünde durup, içeriye bakmıştım. Görünürde hiçbirşey yoktu. İçeriye doğru biraz daha girdiğimde, yine tuhaf sesler duymaya başlamıştım. Sesin nereden geldiğini anlayabilmek için nefesimi tutmuştum. Ses yeğenimin yatağının altından geliyordu. Ahşap parkeye sanki birşey kazınıyormuş gibi garip bir sesti.

Yine merakım ağır basmıştı. Elimde sopa ile, yatağa fazla yaklaşmadan eğilip bakmıştım. Ben yatağın altına bakarken, aynı anda da karanlıktan iki parlak sarı göz de bana bakıyordu. Gözler dışında hiçbirşey görünmüyordu. fakat o garip ses durmamıştı, devam ediyordu..

Of, çok uzun oldu. Daha da uzayacak. Devamını yarın yazarım :)

9 comments:

KUGUU said...

:))) neymis:)

bu arada yerim ben o minik cekirdegi annesiii. op benm icinde mincik mincik

Ayçiçeği said...

Gerçekten de yazarken çok uzadı, bir o kadar da uzayacak. Eşimin gelmesi, çocukların uyanması filan. Ben de sonraya bıraktım :))
Hala hayattayız, yani bize saldırmadı. Ama bir ara attracion olmadı değil :))

balim said...

Catladim valla :)

cenebaz said...

Ama, olmaz ki, böyle de yapılmaz ki. Ne ki o acaip yaratık?

böğürtlengözün annesi said...

Gerilim dizisi gibi oldu şimdi bu ama :) Arkası yarın, keşke yarın okusaydım yazınıda sonunuda aynı gün öğrenmiş olurdum. Neymiş o gerçekten ya...

nimetin.blogspot.com said...

bisey soyleyim mi o beyzbol sopalarina hep bende özenmişimdir:)) hemen pat diye alirlar ya ellerine:))) bizde de tava meşhur ama kapinin arkasinda bi tava tedarik edimiyorsun ki:))

nimet

denizanasi said...

dönmene çook sevindim :) hikayenin de devamını heyecanla bekliyoruz..

gazel vakti said...

Acaba nedir nedir?

paticanlar said...

aa benim çocuklarıma sopa vurma sakıııın.:)))
ben mi kimim, yağmur damlası.:))