Monday, April 30, 2007

Güzel şeyler düşünelim artık



Çok şükür hepimiz iyiyiz artık. Doktorumuzun Büyük çekirdeğe verdiği ilaçlar da iyi geldi. İştahı bayağı açıldı. Bir haftada zor yediğini şu iki günde yedi. Sürekli birşeyler istedi canı. Kendimi güzel bir rüyada zannettim :)
Beslenmesi düzene girince, eski sinirli mutsuz hali de kalmadı. Hatta ilk defa dün kardeşine sarıldı ve onu öptü :)))
Gözlerimize inanamadık :)

Yine de uzman bir kişiyle görüşeceğiz bu hafta. Yarına randevum var. Önce okuluna gidip, öğretmeniyle konuşacağım, sonra ise pedagoga gideceğim. Ama içimdeki his herşeyin düzeleceğini ve ortada büyük bir sorun kalmayacağını söylüyor. İnşallah.



İki hafta önce, eşimle vesikalık resim çektirmeye gitmiştik. Bahsedecektim, ama araya hastalıklar, üzüntüler girince kaldı tabii.

Baştan başlayayım. Bahsettim mi bilmiyorum, ama tatil söz konusu olduğunda, bayağı planlı programlı hareket ederiz.
Şöyle ki, tatil için aylar öncesinden plan yaparız. Tabii o sırada bir arkadaş arayıp 'hadi buraya gidelim' demezse.

Mesela bu yaz yurtdışında gideceğimiz yere eşimle geçen yaz karar verdik. Aralık ayında da yerimizi ayırttık. Hatta eşim uçak biletlerini bile almak istemişti de, vizeyi o kadar erken vermedikleri için, biletler kalmıştı. Son iki aydır ise eşim her hafta uçak biletlerini alacağımız yeri arayıp rezarvasyon yaptırıyor. Bunu niye yapıyor, çünkü gideceğimiz yerin tarihi belli, fakat yaz olacağı için uçakta o tarihe bilet bulamazsak kötü olur. Vize olmayınca da, bileti alamadık. Çok önceden de uçak için rezarvasyon yapılmıyormuş. Sadece bir hafta kala yapılıyormuş. Bu yüzden de oradaki görevli eşime her hafta arayıp rezarvasyon yaptırırsa, gideceğimiz tarihte bilet bulabileceğimizi söyledi. Daha doğrusu vizemiz çıkınca.

Biz de geçen haftalarda vize için başvurduk. Fakat elimizdeki resimleri kabul etmediler. Arka fon mutlaka beyaz olmalıymış. Biz de bu yüzden resim çektirdik.

Vesikalık çektirmeyi eskiden hiç sevmezdim. Çünkü çıkan resim sonradan kötü bir süpriz olabiliyordu.

Fakat son zamanlarda dijital olduğu için, birkaç poz çekiliyor. Sonra bilgisayardan bakıp, beğendiğinizi seçebiliyorsunuz.

Ben eşime saçlarımı öne mi alayım, geriye mi atayım derken, fotoğrafçı saçınızı geriye alın, hatta kulaklarınız da gözüksün dedi!

Neyse ki ciddi pozlar arasından birer tane beğenidik ki, adam bir kart çıkartıp, hangi ülkeye gideceğimizi sordu. Sonra baktık ki, birkaç ülke (aralarında bizim gideceğimiz de var), kendi vizesi için farklı ebatlar koymuş.
Sonuçta alt tarafı vesikalık. Fakat Amerika için kenarlar bilmem kaç olacak, İngiltere, Kanada, Fransa bilmem kaç.
Yani saçmalamışlar. Fakat kurallara uyuduk tabii.

Geçen hafta da vizemizi verdiler. Yani uçak biletimiz de garanti oldu.

Bu iş tamam olduktan sonra da, yurtiçi tatilimizi planladık. Güneyde bir yer. Neresi olsun derken, yine favori olan yerimizi seçip onu da onaylattırdık.

Yani şimdiden tatil yerimiz ve tarihler belli. Bu tarihlerde büyük çekirdek babaannenin yazlığında, minik de anneannenin yazlığında kalacak.

Dün de eşim bana uçak saatlerini bir yere not ettirdi.

Yani bu kadar deli miyiz neyiz? Ama tatil söz konusu olduğunda, aylar öncesinden plan program yapıyoruz.

Sonra da tabii o tarihler arasında bir aksiliğin çıkmamasını umuyoruz.

Bir keresinde yine çok önceden bir kapadokya gezisi planlayıp, ayırtmıştık.

Sonra geziye birkaç hafta kala kayağa gitmiştik. Eşim o gezide ayağını kırmıştı. Tabii bu durumda Kapadokya gezisini iptal etmek zorunda kalmıştık. Önce paramızı iade etmek istememişlerdi. Fakat söz konusu kırılan bir ayak olunca, insaflı davranıp iade etmişlerdi.

Ama bu bize ders olmadı:) Biz yine de çok çok önceden herşeyi organize ediyoruz.

Şu geçirdiğimiz sıkıntılı günlerden sonra biraz tatil hayali kurmak, tatili düşünmek bile iyi geldi :)

Acaba bizim gibi şimdiden yaza plan program yapan var mı? :)))

Thursday, April 26, 2007

"Uyduruk mikrop" kapmışız

23 Nisan pazartesi günü, büyük çekirdeğimin okulda gösterisi vardı. Onda hiç heyecan belirtisi olmamasına rağmen, ben çok heyecanlıydım.

Günler öncesinden ağızından laf almaya çalışıyordum zaten, gösteriniz nasıl, kostümünüz nasıl diye.
Ama ağızından hiç laf alamamıştım. Kesinlikle bahsetmiyordu. Sadece bir kere "mavi pantalon" çıkmıştı ağızından, o kadar.

Bir de en önde olduğunu biliyordum sadece. Daha önce bahsetmiştim, oğlumun bale dersiyle ilgili sorunu olduğunu. Öğretmeniyle o sorunu çözdükten sonra, çocukları 23 Nisan gösterisine hazırlayan öğretmeni onu en ön sıraya almıştı.



Gösteriden önceki cumartesi günü, dışarıya çıkmıştık.
Eşim arabayı yıkatmaya götürürken, bizi de bir alışveriş merkezine bırakmıştı. Büyük çekirdeğin istediği boyalardan aldık ve biraz dolandık. Minik de yanımızdaydı. Sonra eşim gelip bizi aldı. Herşey çok güzeldi. Oğlum istediği boyalara kavuşunca çok mutlu olmuştu.

Sonra yemek yemeye gittik. Yemekte de problem yoktu. Biraz dolaştıktan sonra eve döndük. Oğlanları babalarıyla bırakıp, biraz uzanmıştım. Sonra kalkınca, büyük çekirdeğin suratından birşeylere bozulduğunu anladım. Tabii herzamanki gibi birşey söylemedi. Çocuklara akşam yemeklerini ısıtırken, başladı oğlum karnım ağırıyor diye.
Yemek yememek için zaten sürekli söylediği şey "karnım ağırıyor".
Herzamanki gibi aldırmadan yemeğini yemesi için uğraştım ve yedirdim.

Sonra bir ara sebebini hatırlayamadığım birşey için biraz dalaştıktan sonra yatıp uyumuştu.
Ama hep aynı şeyi tekrar ederek; "karnım ağırıyor".

Daha önceki yorumlar bölümünde de bahsetmiştim, bunun hep psikolojik olduğunu. Hatta kendi kendini kusturduğunu. Yine numara yaptığını anlamıştım. Gece de zaten uykusundan kalkıp, başladı kendini zorlamaya. Bana yemek yedirdin, bak kusuyorum diye zorladı kendini yine.
Pazartesiye kadar da yine birşey yemeyerek geçti.



Gösteri günü biraz heyecanım da bu durumdan dolayıydı. Acaba kendisini strese sokar mı diye. Fakat okula gidince, onun gayet iyi ve neşeli olduğunu gördüm. Gösteri salonu çok kalabalıktı. Beni görmeme ihtimali çok yüksekti. Sahneye çıktığında da yüzümün önünde kameram duruyordu. Fakat zoomlayınca, onun kocaman gözlerle beni aradığını gördüm.

Gösteri çok güzel geçti. Mavi beyaz kostümleri ve siyah şapkaları vardı. Kızlı erkekli çiftler oluşturup, güzel bir dans gösterisi sundular.
Oğlum da gerçekten en öndeydi.
Onu bu şekilde sahnede izlemek çok duygulandırdı beni.
Daha önce gittiği yuvada gösteri günleri hep özel günlere denk geldiği için ve o zamanlar da minik henüz aramızda olmadığı için, genellikle şehir dışında olduğumuzdan, hiç bir gösteriye katılamamıştı.
O yüzden onu ilk defa gösteri yaparken görünce, çok duygulandım, gurur duydum.

Etkinlik bitince de, onu anneanesi ve dedesiyle beraber MC Donald's a ve parka götürdük. Çok eğlenmişti. O mutlu oldukça ben daha da mutlu olmuştum.

Akşam ise, yemeğe oturmadan önce, yine karın ağırısı tuttu, birşey yemek istemedi. Ertesi gün de zaten resmi tatildi, birşeye zorlamadım, acıkınca yer dedim.

Ertesi gün, yani salı günü, çocukları alıp anneme gittik. Orada biraz ısrarla bir dilim pizza yedi ancak. Sonra dayısının bilgisayarında oyun onadı, keyfi yerindeydi. Miniğin de keyfi yerindeydi.

Akşam eve döndükten sonra, yarın okula gidip gitmeyeceğini sordu. Ben de tatil bitti, yarın okul var dedim.
Evde vakit geçirmekten keyif aldığı için, gitmek istemedi. Sonra başladı yine karın ağırısı. Kayınvalidemle telefonda konuştuk, durumu anlattım. Gelip bir baktı. Doktor olan kayınvalidem, karnında bağırsak hareketlerinin fazla olduğunu söyledi. Zaten karnına dokununca acıdığını söylüyordu oğlum. Sabah kaka tahlili yaptırın dedi.

Ben yine birşeyin çıkmayacağına emindim. Fakat sabah olunca, hastaneye gideriz dedim.
Gece, hepimiz uyurken, saat tam 03.00'tü. İkisi birden uyandı. Büyük çekirdek ishal olmuştu, minik de kusuyordu. Tam aynı dakikada. Büyük çekirdeğin üstünü değiştırıp tekrar yatırdık. Sonra eşimle kusmuk içinde olan miniği banyoya sokup, yıkadık.

Sabah da, dün yani, apar topar hastaneye gittik. Neyse ki çok önemli bir mikrop değilmiş. Beta ya da rota mikrobundan korkmuştum, ama ikisi de değildi.
Büyük çekirdek için doktorumuz psikolog önerdi. Şu an gerçekten ishaldi ve ilaç yazdı. Fakat tarif ettiğim kusmaları kendi yapıyor dedi.

İlaçlarımızı alıp eve döndük. Kayınvalidem de bizimle gelmişti. Gece 3'ten beri uyumadığım için, öğle yemeğinden sonra minikle yattık. Büyük çekirdek de babaannesiyle oturdu. Minik tam beş saat uyudu. Ben ise yattıktan iki saat sonra şiddetli bir karın ağırısıyla uyandım. Bütün gün kıvranıp durdum. Ancak geceye doğru biraz rahatladım.

Şimdi daha iyiyim ve en azından ayağa kalkabiliyorum. Minik de gece sadece bir kere kustu. O da iyi birşey. Çünkü dün sabaha kadar 7 kere çıkartmıştı.


Her sene okuldaki salgın hastalıklar artıyormuş ne yazık ki. Hele geçen hafta 40 tane çocuk geldi bu şikayetlerle dedi doktorumuz.
İçlerinden sadece iki kişide rota çıkmış. Diğerlerinde ise (bizde olduğu gibi) "uyduruk mikrop". "Uyduruk mikrop" tanımlamasını doktorlar kendi aralarında söylüyorlarmış.

Şu an yine halsizlik başladı bende. Fakat büyük çekirdek bizi daha çok endişelendiriyor. Niye böyle yaptığını bir türlü anlayamıyorum. Kardeşinin doğumu onu o kadar değiştirdi ki. Ve zamanla geçer dediğimiz şey gittikçe daha da artıyor.
Artık bizi aşar duruma geldi herşey :(

Wednesday, April 18, 2007

Yazlıklar çıktı meydana :))

Geçen hafta büyük bir işe girişmiştim. Çocukların ne kadar giysileri varsa, dökmüştüm ortalığa. Amacım, artık miniğe küçük gelenleri ayırmak, abiden kalan 2 yaş yaz kreasyonunu ortaya çıkarmak ve abinin geçen yaz giydikleri oluyor mu olmuyor mu kontrol etmekti.

Herhalde ilk çocuk, ilk torun olduğundan, renk renk, çeşit çeşit yazlık pantalonlar, capri şortlar, şortlar, t-shirtler, mayolar, mayolara takım şapkalar, deniz ayakkabıları, spor ayakkabıları, sandaletler vs. çıktı ortaya.
Unutmuşum valla nelerin olduğunu.

Bir de benim büyük oğlanın bebekliği iri olduğu için, yeni yürümeye başlarken giydiklerini kardeşi ancak şimdi ve yazın giyebilecek. O yüzden bebeğimiz yürüyor, kıyafetler üzerinde daha bir şık duruyor diye dünyanın eşyasını almışız o zamanlar:)

Şimdi yazdıkça hatırlıyorum, o zamanlar bebeğim için nasıl çılgınca alışveriş yaptığımı. Örneğin cam göbeği rengindeki lacoste t-shirtiyle aynı renkte çoraplar filan çıktı ortaya. Bir de krem rengi pantalon ile takım, içinde krem çizgileri olan pembe bir erkek gömleği. O zamanlar italyan erkekleri giyiyor diye pembe erkek gömlekleri modaydı. Eşime giydirememiştim, fakat oğluşa almışım. O derece kaptırmışım kendimi:)

Şimdi ise miniğe elime ne geçerse onu giydiriyorum :)) Hiç o eski özenti halim kalmamış.
Fakat büyük çekirdekte hala özenli davranıyorum. Neden acaba?

Büyük çekirdekle ilgili yeme problemimiz olduğundan, kendisi hiç kilo almamış doğal olarak. Sadece boya gittiğinden, bermudalar şort olmuş, geçen sene de bol gelen t- shirtler ise şimdi tam oluyor. Yani onun da gardrobu bir iki şey dışında tam sayılır.
Yani bu yaz çocukların üst başlarına para harcamama gerek kalmayacak:))

Bütün giysileri yaş grubuna göre ayırdım. Miniğin önümüzdeki kış giyeceklerini bile düzenli bir şekilde yerleştirdim. Ona küçük gelenleri koca koca hurçlara yerleştirip kaldırdım. En kısa zamanda ihtiyacı olan birilerine vereceğim. Eh artık üçüncüsü olmayacağına göre :)

Hazır bu işe soyulmuşken, kendi giysilerimi de ayırdım. Ama inanın bütün hepimizin giysilerini ayırmam, düzenlemem birkaç günümü aldı. Tabii çocuklar olunca, öyle birkaç saatte biten iş, bizde bölünmelerle birkaç gün sürdü :)

Neyse, biliyorsunuz, 20 ay önce doğum yapmıştım. Geçen yaz bana olanlar şimdi biraz bollaştı. Bollaşan yer ise sadece basen ve bel kısmı. Genelde kilo almam ve vermem bir tek o bölgede oluyor. Şimdide bir incelme sözkonusu olduğu için, bel ve basen kısımlar bollaştı. Önceleri terziye götürmeyi düşündüm. Fakat bir iki kilo alsam, bu sefer dar gelecek. O yüzden olduğu gibi bırakıp, yeni giysiler almak için bir bahane buldum kendime :))

Dün de zaten annemle alışverişe çıkmıştık. Daha önce birkaç parça almıştım. Şimdi de almak için niyetlendim. Fakat üstün becerim sayesinde hep almak istediklerimin dışında olanları görüp aldığım için, bu sefer de etek pantalon yerine gittim iki çift ayakkabı aldım. Geçen sene yaz sonunda topladığım terliklerin ve sandaletlerin bu sene de moda olduğunu görünce pek bir sevindim. Böylece yaz için gerekli olan bütün açık ayakkabılar tam. Fakat şimdi aldıklarım ise hem baharlık hem de yazın kullanabileceğim cinsten. İşte resimde gözükenler dün aldıklarım.



Yalnız modelinden midir nedir, beyaz olan babetler diğer çifte göre daha büyük çıkmış resimde. Halbuki ikisi de ayağıma tam :)

Bugün ise, eşimin kuzeninin evleneceği tarihi ve yeri öğrendim. Yaz olacağı için, bir kır düğünü düşünüyorlar. Yani hem gündüz olacak, hem de çimlerin üstünde bildiğimiz bir kır düğünü işte. Arkadaş, kuzen, eş, dost bizde bol olduğundan, her sene 3-4 düğüne katılırız. Bu yüzden bir sürü gece elbisem ve tuvaletim var zaten. Fakat bir kır düğününe ilk defa gideceğim. Bu yüzden ne giyilir, nasıl giyinilir bilmiyorum. Abartıp fazla abiye de kaçmak istemiyorum. Bileniniz varsa yardım etsin please :))

Monday, April 16, 2007

Sobeee :))

Kurunane sobelemiş beni :) Ben de ancak vakit bulabildim. Cevaplıyorum :)

1.1- Daha önce yaşadığınız 3 şehir?

İsviçre ve İstanbul.

1.2- Tatil için gittiğiniz, gördüğünüz ve önermek istediğiniz 3 yer?

Türkiyede; Clup Med Kemer ve Bodrum Sea Garden. İkisinin de koyu, havası ve denizi muhteşem. Özellikle Kemer'deki Clup Med'e sürekli gideriz. Bir kere 18 yaşından küçükler alınmadığı için, tam kafa dinlenecek bir yer. Ayrıca yemek saatleri esnek olduğu içim, istediğiniz zaman yiyip içebiliyorsunuz, bir koşuşturma yetişme durumu olmuyor ki, bu kitle halinde aynı saatlerde hareket etme olayını tatil köylerinde hiç sevmem.

Yurt dışında ise baharda Paris, kışın Viyana. Özellikle Viyana'da karın yağmasına bayılıyorum. Üzerinize yapışan kar tanelerini izlemek büyük keyif. Hepsi tek tek kristal yıldızlar halinde ve her biri birbirinden farklı.

3 değil, iki oldu. Ama en sevdiklerim ve önerebileceklerim bunlar.

1.3- Yaşamak istediğiniz (görmediğiniz olur) 3 şehir?

Türkiye'de İstanbul dışında yaşayamam. Yurtdışında ise Paris, Londra ve New York olabilir. Yani mutlaka gece ve gündüz kalabalık olmalı. Issız ve sakin yerler pek bana göre değil.

2.1- Şu an ki mesleğiniz nedir?

Şu an işsiz bir ev hanımıyım :P

2.2- Dünyaya yeniden gelseydiniz , hangi mesleği yapmak isterdiniz?

Sonuçta yine çocuk büyüten işsiz bir ev hanımı olacağım için fark etmez :P

2.3- Kesinlikle ben yapamazdım dediğiniz meslek nedir?

Balıkçılık veya fırıncılık. O kadar erken saatlerde her gün kalkamazdım herhalde.

3.1- Yaşam felsefenizi oluşturan sözlerden biri?

Herşeyde bir hayır vardır. Genelde pozitif düşünürüm ve neden sonuç ilişkisine inanırım. Eğer olumlu ya da olumsuz bir şey yaşıyorsam, bunun bir sebebi olduğuna inanırım. Dolayısıyla "Herşeyde bir hayır vardır" derim.

3.2- Bir kitaptan alınan çok sevdiğiniz bir cümle veya paragraf?

Ortaokul ya da lisedeyken, Shirly McLaine'ini Sevginin Sonsuz Dansı'ndaki (galiba ismi böyleydi) kitabında bir cümle çok hoşuma gitmişti. İlk aklıma gelen şimdi o oldu. Şöyleydi (aşağı yukarı); "Dostluk, denizdeki bir gemiye benzer. Onu görmeseniz bile, orada olduğunu bilirsiniz."
Gerçekten de sevdiklerimle uzun zamandır görüşemesem bile, birbirimizin kalplerinde olduğumuzu hissetmek bile yetiyor.


3.3- Çok sevdiğiniz bir şiirin bir parçası?

Şiir pek okumam. O yüzden aklıma şimdi birşey gelmiyor.


Bir de 3 çeşit yemeği birilerine itaf ediyormuşuz galiba :))
Kusura bakmayın, resimsiz olacak:)

1. Benim uydurduğum bir salata var. Gerçi bu salatayı Sun Set'te yemiştim. Oradan esinlendim ve kendimce eklemeler yaptım :)

Ayçiçeğin salatası (olsun adı bari);

Göbek ve koyu akdeniz kıvırcığı doğruyorsunuz. Yeşil ekşi elmayı küp küp doğruyorsunuz. Beyaz peyniri minik küpler şeklinde kesiyorsunuz. Sonra halka şeklinde kırmızı biber, salatalık da doğruyorsunuz. Küçük bir domates de doğruyorsunuz. Son olarak da bir avuç ceviz ve kuru üzüm koyuyorsunuz. Biraz zeytinyağı ve elma sirkesi gezdiriyorsunuz. Peynirden dolayı tuz katmanıza gerek yok.

Çok doyurucu bir salata oluyor. Bu salatayı Renkler'ciğime itaf ediyorum :)

2. Yine benim uydurduğum birşey var. Patlıcan çok sevdiğim bir sebzedir. Adı da Hafif Patlıcan olsun bari:)

Boston patlıcanı halkalar şeklinde kesiyorsunuz. Çok az yağ ile ya da yağsız tavada kızartıyorsunuz. Izgara gbi oluyor. Tabağa aldıktan sonra, üzerine dilimlenmiş domates diziyorsunuz. Küp küp kesilmiş beyaz peynir koyuyorsunuz. En son olarak da tabağın üzerinde nar ekşisini gezdiriyorsunuz ve zevkinize göre kuru ya da taze nane serpiştiriyorsunuz.

Çok hafif bir yaz yemeği oluyor. Bunu da Kurunane'ciğime itaf
edeyim :)

3. Son olarak da Bircher Müsli tarifi var.

Sevdiğiniz birkaç çeşit meyveyi soyup küp küp doruyorsunuz. Benim favorilerim elma, armut ve yeşil çekirdeksiz üzüm. Meyveleri büyük bir kaseye alıp karıştırıyorsunuz. Sonra taze fındık kırıp içlerini irice dövüyorsunuz (taze fındık olması önemli). En son olarak da içine birkaç kaşık vanilyalı dondurma ekleyip karıştırıyorsunuz.
Özellikle çocuklar bunu hem yapmayı hem de yemeyi çok seviyor.

Bunu da sevgili gırtlakdaşım Kuğu'cuğuma itaf ediyorum. Kendisini zorlayıp meyve seçsin diye :))


Bu konuda sobelenmemişlerse eğer, Çiçeklibahçe'yi, Kuğu'yu ve Gamzeli'yi sobeliyorum :)

Wednesday, April 11, 2007

Merhaba :)

Çok ihmal ettim bloğumu, biliyorum. Fakat mecburen uzak kaldım. Uzun uzun anlatırım demiştim, fakat kötü günler geride kaldı çok şükür. Ben de tekrar anlatarak yaşamak istemiyorum o günleri.

Büyük çekirdeğim, canım, neyse ki iyi artık. Fakat hala özel ilgi göstermemiz gerekiyor, çok hassas.

Fazla uzatmadan hepinize uğrayacağım şimdi:) Çok özledim ve de merak ettim sizleri :))

Wednesday, April 4, 2007

Bir Stephen King filminde miyim neyim?

Arkadaşlar iyiyim artık. Alacakaranlık kuşağındaki gibi günler geçirdim. Gerçekten tuhafdı. Artık geçti. Daha sonra anlatırım uzun uzun. Büyük çekirdek hariç, artık iyiyiz. Ama o da iyi olmak üzere:)

Çok özledim sizleri. Uzak kalınca insan gerçekten aklından çıkaramıyor, arkadaşları merak ediyor. Ama kimseyi ziyaret edemedim henüz.

Görüşmek üzere :)